27 Mayıs 2023 Cumartesi

Gürcistan, bisikletle dünya turu

  Bisikletle çıktığım turda Sarp Sınır Kapısından Gürcistan'a giriş yaptım, Batum'da bir kaç gün kaldıktan sonra Google Map'a "Batum Tiflis" yazdım ve googılın bana önerdiği Batum Tiflis karayolunu kullanarak Tiflis'e kadar geldim. (Bu arada şunu belirtmeden geçmeyeyim, bazen sosyal medyada bisiklet turcularının Gürcistan'da dağlarda, vs görüyoruz, neden böyle maceralara kalkışıyorlar bir türlü anlayamadım, güzel güzel yoldan gitmek varken neden kendilerini dağlara bayırlara vuruyorlar bilmiyorum. Ben otomobillerin kullandığı yollardan geçerek Gürcistan turumu tamamladım.) Amacım Tiflis'ten Kırmızı Köprü (Red Bridge) sınır kapısını kullanarak Azerbaycan'a geçmekti ancak Azerbaycan (anlamakta güçlük çekiyorum) salgın nedeniyle kapattığı sınır kapılarını halen açmamış. Oysa ki Dünya sağlık Örgütü DSÖ covid19 salgınının bittiğini ve önlemlere artık gerek kalmadığını açıklayalı çok oldu.

 Batum'dan yola çıktıktan sonra sırasıyla Lançhuti, Zestafoni, Gomi, Gori ve son olarak Tiflis'te konaklayarak Gürcistan'ı baştan başa geçtim. Gürcüler iyi insanlar, büyük şehirlerde Türkçe bilen kişiler oldukça fazla, ama küçük şehirlerde İngilizce veya Türkçe bilen insan bulabilmek zor, tarzanca anlaşmak zorundasınız. Gürcistan'da en çok dikkatimi çeken şey yemek kültürü oldu, Gürcistan mutfağı daha çok börek, pide tarzı şeylerden oluşuyor, bir çorba içeyim deseniz bulamazsınız, tabii ki Batum ve Tiflis'te Türk lokantaları var, Türk lokantalarında her türlü Türk yemeğini bulabilirsiniz, ben Tiflis'te bir sabah kelle paça çorbası bile içtim.

 Batum'dan Tiflis'e giderken devlet karayolunu kullandım, yol beni bazen otoyola çıkardı ama otoyol Türkiye'deki gibi değil, bölünmüş yol, iki şerit gidiş, iki şerit geliş ve her iki tarafta da oldukça geniş emniyet şeridi var, ayrıca otoyol girişlerinde gişe yok, yani yol ücretsiz, ayrıca "Bisiklet giremez, yaya giremez" gibi ilkellikler de yok. Bisiklet de giriyor yaya da giriyor. Ayrıca yollarda Türkiye'de olduğu gibi sık sık uzaklık ve yön belirten tabelalar ve sık sık benzinci, dinlenme tesisi vs yok. Hatta bir yerde yol V yapıp ikiye ayrılıyordu, orada bile tabela yoktu. Tabii ki Google map imdada yetişiyor ama onun da yanılma payı olduğunu unutmayınız. Şüphede kaldığınızda birilerini bulup sormakta fayda var.

 Sokak köpeklerinden korkanlar için bir uyarı, Gürcistan'da çok sokak köpeği var, üstelik Gürcistan'da bisiklet çok yaygın olmadığından, yani sokak köpekleri çok bisikletli görmediklerinden dolayı olsa gerek bisikletli gördüklerinde hemen havlamaya başlıyorlar. Aslında korkulacak bir durum yok, durup siz de onlara karşı bir hareket yaptığınızda kaçıyorlar, her yerde bu böyledir. Amaçları saldırmak değil korkutmak, siz korkmadığınızı gösterdiğinizde kaçıyorlar. Tıpkı insanlar gibi.

 Dikkatimi çeken bir başka şey Gürcü kadınların büyük bir çoğunluğunun giysilerinde siyah rengin hakim olması ve Gürcü erkeklerinin çoğu olmasa bile önemli bir bölümünde sakal olması. Hiç kuşkusuz ki bunlar kültürel özellikler, tıpkı Türklerin büyük çoğunluğunun bıyıklı olması gibi.

 Gürcistan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize uygulamıyor, hatta pasaporta bile gerek olmadan yeni kimlik ile Gürcistan'a giriş yapabiliyorsunuz. Ancak eğer Gürcistan'dan başka bir ülkeye geçiş yapacaksanız pasaportunuz ile girmeniz daha doğru olur. Örnekle anlatmaya çalışayım; T.C. vatandaşları Gürcistan'a da Azerbaycan'a da kimlikle giriş yapabiliyorlar, Türkiye'nin hem Gürcistan ile hem de Azerbaycan ile kimlik ile giriş yapılabilmesi anlaşmaları var ama Gürcistan ile Azerbaycan arasında bu tür bir anlaşma olmadığı için Gürcistan'dan Azerbaycan'a kimlikle giriş yapamıyorsunuz.

Amacım Gürcistan'ı geçtikten sonra Azerbaycan'a geçmek oradan da İran'a geçmek, sonra Pakistan ve Pakistan'dan uçakla Tayland bölgesine geçmekti. Hem Azerbaycan sınır kapısının kapalı olduğunu öğrenmem hem de Tiflis'de bulabildiğim tek bisiklet kutusuna adam inanılmaz bir para isteyince hemen Türkiye üzerinden Tayland uçak bileti araştırmaya başladım. İstanbul aktarmalı Trabzon Bangkok bileti buldum, Lüks Karadeniz otobüs firmasından bir bilet alarak Trabzon'a doğru yola çıktım. Trabzon'da üç gece konakladıktan sonra uçakla İstanbul aktarmalı olarak Bangkok'a ulaştım.

Gürcistan bisiklet turu için yazdığım yazıların linkleri aşağıdadır, ilginizi çeken bölümü okuyabilirsiniz.

Hopa'dan Sarp Sınır Kapısına
Sarp Sınır Kapısından Batum'a
Batum
Bisikletle Batum'dan Tiflis'e
Gori şehri
Tiflis
Fabrika Hostel Tiflis

Fabrika Hostel Tiflis

  Fabrika Hostel Tiflis'in en ünlü mekanlarından biri, bir hostel ancak web sitesinde kültür merkezi olarak kullanıldığı yazılı, bende uyandırdığı duygular ise çok farklı. Eğer George Orwell'in 1984 romanını okuduysanız (filmi de var), Fabrika'ya girdiğimde kendimi birdenbire 1984 romanının içinde gibi hissettim. Fabrika'nın giriş katında bir resepsiyon ve bir kafetarya var, arka tarafındaki kapıdan dışarı çıktığınızda bir çok yerde görebileceğiniz barlar sokağı diyebileceğimiz kafelerden oluşmuş bir bölge var. Ben de Fabrika Hostel'de kaldım, rezervasyonumu internet üzerinden yapmıştım, resepsiyona gidip kaydımı yaptırdım, bana bir anahtar kart verdiler ve bir üst kata çıktım, üst katta koridorlar ve koridorlardaki yüzlerce kapı karşıladı beni, kapıların üzerinde neredeyse kapının yarısını kaplayacak şekilde oda numaraları yazılmış, kapıyı açıp içeri girince 6-7 tane iki katlı ranza görüyorsunuz, bu ranzalardaki yataklardan hangisi boşsa orayı seçip eşyalarınızı bırakıyorsunuz. Üç gece konakladığım Fabrika Hostel bende bir konaklama tesisinden çok modern bir hapishane izlenimi uyandırdı.



Tiflis şehri

  Tiflis şehri Kura nehrinin kenarına kurulmuş tarihi bir şehir. Güzel, temiz, insanlar saygılı, dolayısıyla gönül rahatlığıyla gezilebilecek bir şehir. Şehirde Gürcüler için en önemli şey tabii ki “Mother of Georgia” dedikleri “Kartlis Deda” heykelidir, heykelin bir elinde dostlara sunulmak üzere bir tas şarap, diğer elinde ise düşmanlara karşı kullanılmak üzere bir kılıç vardır. Heykelin olduğu yere teleferik ile çıkmak mümkün, ancak Kura nehri kıyısında bulunan “Sülfür Hamamları”nın olduğu bölgede yukarı doğru çıkan dik yokuşu tırmanmayı göze alırsanız yürüyerek de heykelin olduğu yere çıkabilirsiniz. Rampanın sonunda sizi kale kapısı karşılar, kalenin içinde rahiplerin sürekli olarak İncil okudukları bir şapel var, kaleye girmeyip sol taraftaki demir merdivenlere yönelirseniz o merdivenler sizi “Kartlis Deda” heykeline götürür.

 Sülfür hamamları ise bir kanyon içinden akan kaplıca sularının kapalı mekanlar tarafından hamam olarak kullanılmasıdır. Türkiye’de benzerlerinin pek çok olduğunu sanırım herkes bilir. Ancak bölge seyir açısından hoş bir bölge, ziyaret etmekte fayda var.

 Sülfür hamamlarının olduğu bölgedeki doğal suların aktığı küçük vadide gördüğüm köprülere asma kilit bağlama geleneğini bir çok Avrupa ülkesinden de görmüştüm, demek ki Gürcülerde de bu adet varmış. Sevgililer aşklarını bu kilide sarıp sarmalayıp kilidi bir köprüye asıp kilitliyor ve anahtarı da (Avrupa’da öyle görmüştüm) bir daha bulunmaması için nehrin içine atıyorlardı, yani aşkları sonsuza kadar kilitli kalsın diye, ama burada akan cılız bir su, anahtarı ne yapıyorlar vallahi ben de bilmiyorum.

 Sülfür hamamlarına çok yakın bir köprü üzerinde “Dry Bridge Market” denilen yaşlı Gürcülerin eski bir takım şeyler sattıkları “Bit Pazarı” diyebileceğimiz bir Pazar var, eski şeylere ilgi duyanlar için ilgi çekici olabilir.

Tiflis’in en önemli caddesi “Rustaveli Caddesi”dir, İstanbul’un Beyoğlu (İstiklal Caddesi) gibi bir cadde, bir çok kültürel etkinlik de bu caddede yapılıyor. Ben 10 yıl önce Tiflis’e gittiğinde Sovyetler döneminden kalma harabe binalar ile yeni yapılmış güzel binalar Rustaveli caddesinde yan yana idiler, şimdi o harabe binalar gitmiş hepsinin yerine mimari açıdan geleneksel ama çok güzel, modern ve yeni binalar almış.

 Bir de tabii Fabrika Hostel var, hayatımda gördüğüm en ilginç yapı. Sovyetler döneminde fabrika olarak kullanılan yapı günümüzde hostel olarak kullanılıyor, ben de burada konakladım. Hem uygun hem de temiz, ancak yapı bana çok farklı şeyler çağrıştırdı.





 

26 Mayıs 2023 Cuma

Gori şehri

  Gürcistan bisiklet turunda Zestafoni şehrini çıktıktan sonra çok zor bir etap geçtim, gidiş geliş toplam iki şeritli ve kilometrelerce boyunca yol inşaatının olduğu bir yolda sürekli yağmur altında yaklaşık 100 Km yol gitmişim, yola çıkmadan önce Gori şehrinde konaklarım diye düşünüyordum, yani yaklaşık 140 km gidip Gori'ye ulaşırım diye düşünüyordum ama kazın ayağı öyle değilmiş, akşam hava kararmak üzereyken Gomi kasabasına ulaştım (Gori'ye daha 40 km yol var), Gomi'de bir gece tır parkında konakladıktan sonra sabah erkenden yola çıktım ve kısa bir süre sonra Gori'ye ulaştım, booking üzerinden bulduğum hosteldeki kadın bookingde yazılı olan ücretin iki katını isteyince oradan ayrıldım ve ayaküstü internette yaptığım araştırma sonucunda Royal Hotel'i buldum, hostel sahibi kadın boktan bir yatak için benden 50 Lari istemişti, Royal Hotel'de iki kişilik oda ücreti 65 Lari, gerçi ben yalnız kaldığım için yine iki kişilik oda parası ödedim ama otel hem çok temiz hem hem kahvaltı veriyor hem de kazıklanmış olmaktansa daha fazla para verip kazıklanmamış olmanın verdiği huzura değerdi tabii ki.

 Stalin Gori'de doğmuş, doğduğu evin etrafını beton sütunlarla, üstünü de yine betonla kapatıp koruma altına almışlar, doğduğu evin hemen arkasında ise Stalin Müzesi yer alıyor. Stalin'e ait eşyaların vs yer aldığı bir müze. Müzenin bahçesinde ise bir tren vagonu var, sanıyorum Stalin'in seyahatlerinde kullandığı vagon. İçine girdim, çalışma masası, uyuyacağı yatak, lavabo vs vardı, o zamanlar devlet yöneticileri hep aynı vagonla mı giderlerdi diye düşünmedim değil.

 Gori'de ulaşmadan önce sol pedalım kırlmıştı, "eyvah ben ne yapacağım şimdi" diye düşünürken Gori'de kalenin tam altında eski bir dükkanda (baraka demek daha mı doğru olur bilemiyorum) bir bisiklet tamircisi gördüm, hemen içeri girdim ve tarzanca, daha doğrusu internetten bulduğum fotoğraflarla bisikletin pedalının kırıldığını anlattım yaşlı adama, sağolsun pedalı değiştirdi.

 Bu arada Zestafoni ile Gori arasında yaptığım zor yolculuktan olsa gerek gribe yakalandım, iki gece konaklamayı düşündüğüm Gori'de tam beş gece konakladım. Altıncı günün sabahında otelde kahvaltımı yapıp otel çalışanlarına teşekkür ederek otelden ayrıldım ve kendimi Tiflis karayoluna bıraktım.


Stalin'in doğduğu ev

Stalin'in doğduğu ev ve arkada Stalin Müzesi




Hayatımı kurtaran bisikletçi baba.

Bisikletle Batum'dan Tiflis'e

 Genel olarak Gürcistan hemen hemen bizim Doğu Karadeniz gibi yağışlı bir ülke, ülkenin genelinde Karadeniz iklimi hakim, bu da bol bol yağış demektir. Ben Mayıs ayının beşinde Batum’a girdim, bu satırları 19 Mayıs 2023 tarihinde yazıyorum, yani iki haftadır buradayım sadece iki gün güneş gördüm, diğer günlerin tamamı çok bulutlu ve yağışlıydı, yağışlar bazen sağanak şeklinde bazen de çiseleme şeklinde oldu, çiselese bile bisikletle uzun yol yapıyorsanız o çiseleme insanı sırıl sıklam yapmaya yetiyor. Yaz aylarında sanırım ki bu yağışlar bu kadar yoğun olmaz, ama eğer Mayıs ayında Gürcistan’a gitmeyi düşünüyorsanız bol yağışlı günlerle karşılaşmayı göze almalısınız.

 Hopa'da başlayan bisiklet turumda Batum’da üç gece kaldım, bunun nedeni Türkiye’den çıkmadan satın aldığım Turkcell yurtdışı hattının çalışmaması idi. Benim yaklaşık 25 yıldır kullandığım faturalı Turkcell hattımı faturalıdan konturlüye çevirdim ve 350 TL değerinde bir yurtdışı paketi satın aldım. Bana paketin Türkiye’de çalışmayacağı ama yurtdışına çıkar çıkmaz otomatik çalışmaya başlayacağı söylendi. Hat çalışmadı, ve işin kötüsü ben neden çalışmadığını bilmiyordum, bu konuyla iki gün uğraştık, sonunda Türkiye’deki kardeşlerim işi ortaya çıkardı. Bana yurtdışı paketini satan Turkcell satış temsilcisi paketi numaraya tanımlamış ama açılış yapmamış. Bu arada yanımda yedek bir telefonum vardı ve ona yerel internet paketi satın aldım. Turkcell’in internet sitesine girip derdimi internet üzerinden anlatayım dedim ama öyle aptalca bir sistem kurulmuş ki telefon numarama mesaj gönderip onay istiyor, ulan zaten telefon numaram çalışmadığı için ben sizinle iletişim kurmaya çalışıyorum, sizin mesajınızı nasıl alabilirim dingiller.

 Neyse Batum’da üç gece kaldım ve Turkcell dengesizinin yurtdışı telefon paketim de çalışmaya başladığı için dördüncü sabah yola çıktım. Google Map’a “Batum – Tiflis” yazıp aradım ve yol tarifi olarak verdiği Batum Tiflis karayolu üzerinden pedal çevirmeye başladım. Daha önce de yazdığım gibi sürekli yağmur yağan bir memleket ben de yol boyunca ıslana ıslana gittim. Akşama doğru Lançhuti şehrine vardım, hava karardı kararacak durumda, gitmeden önce internetten yaptığım araştırmada Lançhuti şehrinde birkaç hotel, hostel vs olduğunu okumuştum, ama gittiğimde buranın çok küçük bir şehir (belki de kasaba ama Google map şehir diyor) olduğunu gördüm. Meydanda bir hotel var ama çalışıp çalışmadığı bile belli değil, içerde ışık falan yok, o sıra bir köşede sohbet eden orta yaşlı üç adam gördüm, onlara yaklaşıp Hotel? Diye sordum, adamın bir tanesi “Türkçe biliyorsun”? diye sordu, benim “Evet, Türküm” demem üzerine ne arıyorsun, nereden geliyorsun gibi sorular sordu. Hotel veya hostel arıyorum deyince hemen birilerine sordu, birkaç taksici ile konuştu ve en sonunda meydanda olan oteli göstererek burası var ben başka bilmiyorum dedi. Hotel David idi otelin adı, ama otel daha yeni kurulmuş içeride kimse yok, hatta içeride resepsiyon masası bile yok, sadece kapıda asılı bir afişte yazılı bir telefon numarası var, adının Aslan olduğunu öğrendiğim bana yardım etmeye çalışan kişi hemen numarayı aradı ve ilgili kişinin beş dakikaya kadar geleceğini söyledi, birazdan bir kadın geldi ve bir üst kattaki odalardan birini açtı, oda gayet güzel, tertemiz, içinde sıcak suyu var, daha ne isteyeyim. Gecelik fiyatı da 50 Lari, gayet uygun. O gece “David Hotel”de kaldım, sabah erkenden kalkıp çantalarımda bulunan müslü ve süt ile kahvaltımı yaptım ve tekrar yola çıktım.

 Planım Lançhuti’den sonra Kutaisi şehrinde konaklamaktı, zira Kutaisi çevresinde görülebilecek çok güzel yerler vardı ama yol beni Kutaisi’ye bırakmadı, Kutaisi’yi geçtim, bunun üzerine daha ilerideki Zestafoni şehrini hedef yaptım, gerçi Kutaisi’yi geçtikten sonra Kutaisi’ye bir yol ayrımı gördüm ama geri dönmek içimden gelmedi. Zestafoni’ye doğru pedal çevirmeye devam ettim. Bir süre sonra şehre ulaştım, biraz dolaştıktan sonra şehrin merkezinden uzakça bir yerde bir hotel tabelası gördüm, içeri girdim, yaşlı bir kadın vardı, elimle kaç para işareti yaptım, o da hesap makinasına 40 yazdı, parayı ödedim ve o gece orada kaldım, oldukça geniş, tuvaleti ve banyosu içinde olan bir odaydı. Sabah erkenden kalkıp sütlü müsli ile kahvaltımı yaptım ve yola koyuldum.

 Zestafoni’den çıktıktan sonra Gürcistan’daki en zor etaba başladığımı bilmeden pedal çevirmeye başladım, bir süre sonra yol inşaatı gördüm, bir gördüm pir gördüm, yaklaşık 100 km olan yolun neredeyse 80 kilometresinde yol inşaatı vardı. Mevcut yol belli ki çok eski, bir gidiş bir geliş toplam iki şerit, güvenlik şeridi yok, sürekli tırlar geçiyor, her tarafta hafriyat kamyonları, iş makinaları, bir taraftan çiseleyen yağmur, zaman zaman yol inşaatının atıklarından dolayı asfaltın üzerini kaplayan çamur. Ve çok hafif eğimli ama çok uzun bir tırmanış, bisiklette yük olmasa o tırmanış en küçük bir yorgunluk bile vermez ama bisikletin ön ve arka bagajları en az 20 Kg vardır, bu yükle o hafif rampa üstelik de yağmur altında beni çok yordu. Yol inşaatında sayamadığım kadar çok tünel, birkaç viyadük inşaatı gördüm. Muhtemelen birkaç yıl sonra bu etapta bisiklet sürecek arkadaşlar bu tünellerden geçerek son derece konforlu bir sürüş yapacaklardır. Surami kasabasına/köyüne kadar inşaat hiç bitmedi, Surami’de bitti. Surami çıkışında 1600 metrelik zorlu bir rampa var, o rampa bittikten sonra otoyola giriliyor, yol değil sanki kağıt helva, o derece güzel yani. Amacım Gori şehrine kadar gidip Gori’de konaklamaktı ama yol o kadar zordu ki Gori’ye gelmeden Gomi adlı bir yerde konaklama kararı verdim. Gomi çok küçük bir kasabaymış, bir girişi var, girişte bir de polis karakolu var, bir de su, kola vs satan bir kadın var, kadına hotel? Diye sordum, yok dedi ve içeriye doğru birine bağırarak çağırdı, ortaokul çağlarında bir çocuk geldi, “Burada otel yok” dedi, ne yapacağımı düşünmeye başladım, gidip polis karakoluna sorayım diye düşünürken kasabanın girişinde bekleyen taksiciler “Türkiş Lokanta” demeye başladılar, yolun devamını gösterip parmağıyla bir işareti yaptı biri, ben de kasabaya girmeden yola devam ettim ve Türkiş lokanta dedikleri yerin bir tır parkı olduğunu gördüm. “Akdeniz Tır Parkı”, işleten yaşlı bir Gürcü kadın, lokantada çalışan kadınlar da Gürcü ama hepsi gayet güzel Türkçe konuşuyorlardı, tır parkı Türk tırcılarının uğrak yeri olduğu için her şey Türk kültürüne göre ayarlanmış, yemekler Türk yemekleri, bu sırada tanıştığım bir tır şoförü işletmeci olan Gürcü kadına bana bir oda ayarlaması ricasında bulundu. Orası bir otel değil, tırcılar gelip yemeklerini yiyip çaylarını kahvelerini biralarını içip kendi tırlarında yatıyorlar, orası otel olmadığı için oda da yok doğal olarak. Ama kadın bana, sen biraz bekle, ben sana bir oda ayarlayacağım dedi, bir süre sonra gel dedi, beni yukarı çıkardı ve boş bir oda gösterdi, nasıl olursa olsun canıma minnet, içinde banyo tuvalet yok ama ortak kullanılan bir banyo tuvalet var. Dikkatimi çeken bir konu ise o katta çok kadın oluşu, “Allah Allah, vardır bir hikmeti” deyip üzerinde durmadım. Sonradan işi anladım, alt katın bir bölümü lokanta ama bir bölümü de pavyon olarak ayarlanmış, o kadınlar da pavyonda konsomatrislik yapan kadınlar, muhtemelen bir kadının odasını boşaltıp bana verdiler. Gece çok geç saatlere kadar çok yüksek sesle müzik çalındı (tabii ki pavyon olunca doğal). Sabah erkenden kalkıp duş aldım aşağıya indim, tüm kapılar kilitliydi, mecburen beklemek zorunda kaldım, bir süre sonra işletmeci kadın geldi ve kapıları açtı, bana biraz beklersen çorba çıkacak dedi, biraz sonra mutfakta çalışan kadınlardan biri geldi ve çok kısa bir süre sonra nefis bir Ezo gelin çorbası içtim ve yola koyulmak üzere yola koyuldum.

 Zestafoni ile Gomi arasında çok yorulduğum ve Stalin’in doğduğu kent olduğunu bildiğim için kısa mesafedeki Gori şehrinde konaklamayı planladım. Gomi’de iken Gori şehrindeki hotel, hostel araştırmamı yaptığımda bir hosteli gözüme kestirdim, Gori’ye gidince hosteli buldum, yarım yamalak Türkçe konuşan yaşlı bir kadın evin sahibiymiş, internette gördüğüm rakamın iki misli bir para istedi benden, ama ben internette (Booking.com) şu kadara görmüştüm deyince bana tuvalet kadar büyüklüğü olan bir odada iki katlı bir ranza gösterdi. Teşekkür ederim, ben burada kalamam dedim ve oradan ayrıldım. Bu arada konu dışına çıkarak bir açıklama yapayım; Hostel denilen şey bildiğimiz yatakhane, kimi hosteller yan yana dizilmiş yataklardan oluşuyor, kimi hosteller iki katlı ranza şeklinde oluyor. Bu hosteller genellikle evinin bir ya da birkaç odasını bu iş için ayırmış amatör işletmeciler tarafından işletiliyorlar. Tecrübe ile sabittir ki amatör işletmeciler müşteriyi yolunacak kaz olarak görürler (istisnalar tabii ki vardır), bu yüzden acaba biraz daha fazla koparabilir miyim diye düşünürler ve sonunda kaybeden kendileri olurlar ve yapmaya çalışıp da kurnazlıkları yüzünden yüzlerine gözlerine bulaştırdıkları işletmeleri çok uzun ömürlü olmaz. Profesyonel işletmeciler ise öyle (genellikle) düşünmezler, müşteri memnuniyeti profesyoneller için çok daha önemlidir, bu açıdan yaklaşanlar hep daha başarılı olurlar)

 Ben o hostelden ayrılıp Gürcistan hatlı telefonumdan kısa bir araştırma yapıp bir otel buldum, son derece temiz, kahvaltı dahil Royal Hotel’i buldum, orada kaldım, aslında iki gece kalacaktım (bir gün Stalin müzesi vs için) ikinci gece grip oldum ve toplam beş gece kaldım. Gerçi grip hafif geçiyordu ama bisiklet sürüp yorulunca ağırlaşabilir düşüncesiyle beş gece kalmanın daha mantıklı olduğunu düşündüm, doğru düşündüğümü sanıyorum. Beş günün sonunda iyileşince sabah erkenden yola çıkıp Tiflis’e son etap olan yola çıktım.

 Gori’den yol çıktım, bir süre sonra yağmur atıştırmaya başladı, bir süre sürüşe devam ettim, zaman zaman benzinliklerde ve yoldaki üzeri kapalı otobüs duraklarında kısa molalar verdim, yine yağmurun bol olduğu bir sırada kapalı kasa bir minibüs durarak “Tbilisi?” diye sordu, “Yes” demem üzerine bisikleti boş olan kapalı kasaya koyup Tiflis’e doğru minibüs ile yola devam ettik, sanıyorum 20 km kadar gittik ve Tiflis’in ilk girişinde yakın bir yerde ben indim ve sürüşe devam ettim. Yaklaşık 15 km daha sürüş yaptıktan sonra Tiflis merkeze ulaştım, önceden booking.com aracılıyığla rezervasyon yaptığım hostelin hiç de fotoğraflarda olduğu gibi olmadığını anladım ve daha önce de internette gördüğüm ve kafamda bir türlü anlamlandıramadığım Fabrika Hostel’de ayaküstü rezervasyon yaptım. Bu satırları Fabrika Hostel’in yatakhanesinden (koğuş da denilebilir) yazıyorum. Biraz yukarıda yazdığım hostellerin amatör işletmeciler tarafından işletildiği bilgisi Fabrika Hostel için geçerli değil, burası kelimenin tam anlamıyla profesyonel bir işletmecilik düşüncesiyle işletilen farklı bir yer. Fabrika Hostel’in bende uyandırdığı duygular çok daha başka. Bunları da ayrıca yazacağım tabii ki.

 Tiflis’te birkaç gün kaldım ve şehri gezdim, insanlar genellikle iyi, özellikle yaya geçitlerinde yayalara çok saygı gösteriliyor, araçlar durup yayalara yol veriyorlar.

Karayoluyla Tiflis’ten Azerbaycan’a geçemeyeceğimi anladım, acaba uçakla İran’a mı gitsem diye düşünürken bir taraftan da bisikleti uçakta taşıyabilmek için bisiklet kutusu arıyordum. Bir bisikletçide bulabildim, o da kutuya anasının nikahını isteyince birden bütün düşüncelerimi bırakıp Türkiye’ye gitmeye ve Türkiye’den Tayland’ın başkenti Bangkok’a gitmeye karar verdim. Otobüsle Trabzon’a geçtim, bir otelde üç gün konakladım, bu arada bisiklet kutusunu ayarladım (Trabzon Kuzey Bisiklet, Allah iyi insanlarla karşılaştırsın kardeşim), uçak biletimi de alıp üçüncü gün Bangkok’a uçtum.


 

12 Mayıs 2023 Cuma

Batumi - Batum

  Batum güzel, sakin ve temiz bir şehir. Ancak özellikle benim gibi İstanbul'da yaşayan biri için özellikle şurası çok güzel mutlaka görülmeli diyebileceğim bir şehir değil. Sovyetler döneminden kalma fakirliğin yerini yavaş yavaş gösterişli gökdelenlere bıraktığı düzenli bir şehir. En çok dikkatimi çeken ise yaya geçitlerinde sürücülerin yayalara gösterdiği saygı oldu. Avrupa ülkelerinde olduğu gibi yaya olarak yaya geçidine adım atan biri olunca hemen durup dörtlüleri yakıyorlar ve yayanın geçmesini bekliyorlar. Bizdeki gibi aracını yayanın üzerine süren mahlûkattan hiç görmedim Batum'da. (Bu arada konu harici ama ilginç bir bilgi vereyim; Türkiye'ye gelen Avrupalı turistlerin Türkiye'de ölüm nedenlerinin başında "Yaya geçidinden geçerken araba çarpması sonucu ölüm" olduğunu biliyor musunuz? Çünkü kendi ülkesindeki gibi yaya geçidinde geçiş önceliğinin yayaya ait olduğunu, yaya geçidine adım atar atmaz araçların duracağını düşünüyor ve sağına soluna bakmadan yaya geçidine giriyor, yaya geçidinde geçiş önceliğinin yayaya ait olduğunu bilmeyen bir mahlûkat tarafından ezilip can veriyor, bu konu bizim devletimizin ayıbıdır.)

 Daha önce de yazdığım gibi  Batum çok fazla özelliği olan bir şehir değil. Gezilecek bir kaç yer var tabii ki ancak benim için önemli olan tarihi değeri olan veya doğal güzelliği olan  yerler, burada öyle yerler yok. Batum Botanik Bahçesi çok güzelmiş ama ben Batumdaki zamanımın büyük çoğunu telefonumu açtırabilmek için harcadığımdan dolayı batum Botanik bahçesini göremedim https://bisiklet-gunluklerim.blogspot.com/2023/05/sarp-snr-kapsndan-batuma.html .

 Batum'da çok fazla Türk var, Gürcistan'da yiyecek daha çok pide üzerine kurulmuş, orta ve doğu Karadeniz'de de pide çok yaygındır. Çok benzer kültürler. Ancak Türk lokantalarında Türk yemekleri bulabilirsiniz, özellikle Orta Cami'nin olduğu yerde çok Türk var. Batum'un tamamında Türk esnafa rastlayabilirsiniz, Türk nüfus o kadar yoğun ki bazı Gürcüler bile Türkçe öğrenmişler, gayet güzel konuşuyorlar.


Orta Camii






Simitçi yazan arabayı görünce selam verdim ve fotoğraf çekmek için izin istedim, Abinin ismi Ankara'dan Gökhan. Batum sahilinde görürseniz simit almadan geçmeyin lütfen.

Bu telefrik ile yükseklere çıkıp Batum seyri yapıyorlarmış, ben çıkmadım.






Sarp sınır kapısından Batum'a

 Sarp sınır kapısından geçtikten yaklaşık bir saat sonra Batum'a ulaştım. Türkiye'de faturalı olan Turkcell hattımı kontürlüye çevirtip yurtdışı telefon ve internet paketi satın almıştım, ancak Silivri çarşıdaki Turkcell mağaza çalışanları hattı yüklemişler ama kullanıma açmamışlar. Hattı faturalıdan kontürlüye çevirip yurtdışı paketi satın aldıktan sonra telefon Türkiye'de çalışmadı, herhalde normaldir diye düşünmüştüm ama yine de yurtdışı paketini satın aldığım Turkcell mağazasına gidip sordum, "Yurtdışına çıkınca otomatik olarak açılacak" dediler, doğal olarak ben de onlara inandım ama Gürcistan'da telefon hattı açılmadı. Bir yerde Wi-Fi bulup kardeşime durumu anlattım, o da gidip 200 TL lik yükleme daha yapmış, ancak hat kullanıma açılmadığı için telefonu kullanamıyordum. Tam iki gün bu sorunla uğraştım, telefon hattı çalışmıyordu ve ben neden çalışmadığını bilmiyordum. Bu arada eski telefonumu yedek olarak yanıma almıştım, o telefona Gürcistan hattı satın aldım, hat için 15 Lari, 7 günlük sınırsız internet ve konuşma için ise 10 Lari ödedim, yedi gün sonunda eğer devam etmek istersem 10 Lari daha verip yedi günlük daha satın alabileceğimi söyledi satın aldığım kişi (bu arada Batum'da bulunan Orta Cami civarında Türkler tarafından işletilen çok dükkan var, ayrıca o bölgede çok Türk olduğu için Türk olmayan dükkan sahipleri de Türkçe konuşabiliyorlar, ben Gürcü bir adamdan alışveriş yaptım, gayet güzel Türkçe konuşuyordu) Bu arada kardeşim ile Whatsupp vasıtası ile konuşup ertesi gün bir Türkcell mağazasına gitmesini ve benim telefonum çalışmaya başlamadan mağazadan ayrılmamasını söyledim, ertesi gün gitti ve benim hattıma paket yüklendiğini ancak kullanıma açılmadığını öğrendik, orada çalışan kişi sağolsun çok yardımcı olmuş ve telefonum çalışmaya başladı. Yoksa benim gezim başlamadan bitecekti, çünkü alışverişlerimi genellikle kredi kartı ile yapıyordum, kartların ödemesini de bankamın internet sitesi üzerinden yapıyordum, kartla ödeme yapılmazsa çalışmaz duruma düşeceklerdi ve ben harcama yapamayacaktım.

 Neyse olanlar oldu ve durum düzeltildi. Bu arada telefonum çalışmadığı için Google Map'i de kullanamıyordum, rezervasyon yaptığım Batumi Sun Hostel'i yaklaşık iki saat aradım, Gürcüler genellikle yabancı dil bilmiyorlar, ayrıca yabancı biri bir şey sorduğunda önemsemiyorlar, biz olsak hemen haritayı açarız hatta gerekirse adres soran yabancıyı mekana kendimiz götürürüz, Gürcülerde öyle bir şey yok, umarsız davranıyorlar (İstisnalar tabii ki var, Lançhuti şehrinde bu istisnalardan bir ile karşılaştım, yeri gelince anlatacağım).

Bu arada oteli ararken yön duygumu kaybettim, tekrar geldiğim yön olan Sarp sınır kapısına doğru gitmişim, giderken bir ara "Gözde Restaurant - Türk Mutfağı" tabelasını gördüm, hemen içeri girip karşıma çıkan hanımefendiye "Türkçe biliyor musunuz" diye sorum, hanımefendi gayet güzel bir Türkçe ile "Tabii ki, buyrun" dedi, hemen durumu anlattım. Sonradan isminin Ayşegül olduğunu öğrendiğim hanımefendi Google map'i açtı ve hostelin yerini buldu, bulunduğumuz yere yaklaşık on dakikalık yürüme mesafesinde bir yerdeydi. Haritayı iyice inceleyerek hostelin yerini ezberledim. Ve kolay bir şekilde buldum.

 Bu arada "Gözde Restaurant - Türk Mutfağı"na ertesi gün yemek yemeğe gittim, harika bir tas kebabı ve bulgur pilavı yedim, fiyatlar gayet iyiydi. Restaurantı Ayşegül ve Cevat Bekar çifti işletiyorlar, Sarp sınır kapısından Batum'a doğru giderken sol tarafta tam Batum girişinde, herkese tavsiye ederim.


 Bu arada saat akşama doğru beşe geliyordu, hiç dışarı çıkmadım, otelin Wi-Fi'si ile internetten etrafı araştırdım. Kaldığım hostelin ismi "Batumi Sun Hostel", evet ucuz ama çok kalitesiz, tuvaletlerinde su yok, kıçınızı tuvalet kağıdı ile siliyorsunuz ama tuvalet kağıdı bir var bir yok, lavaboda sabun bir var bir yok, düşük kalite bile değil, kalitesiz, üç katlı bir ev, alt katta bulunan odalara yataklar koymuşlar, kendileri üst katta yaşıyorlar, orta yaşlı bir adam olur olmaz saatte birilerine bağırıp çağırıyor, görünce selam bile vermiyorlar. Benim naciz tavsiyem erken rezervasyon ile ucuz otel bulmanızdır, bu satırları Gori şehrinde kaldığım Royal Hotel'de yazıyorum (dışarda acaip bir yağmur var), gayet güzel bir otel, sabah kahvaltısı da var (peynir, bal, tereyağ, domates, salatalık, ayrıca ben kahvaltıyı alıp yemeğe başlayınca bir kadın sahanda yumurta getirdi), otelin web sitesine girip baktım normal fiyatı 89 Lari, ben iki gün önce Booking.com dan rezervasyon yaptım ve gecelik 64.80 Lari ödedim. Verdikleri kahvaltı en az 30 Lari yapar.


7 Mayıs 2023 Pazar

Hopa'dan Sarp Sınır Kapısına

 Türkiye bisiklet kullanma konusunda çok tehlikeli bir ülke. Sık sık trafikte kaza sonucu ölen (öldürülen) insanların haberlerini görüyoruz. Bu yüzden tura İstanbul'dan başlayacağım yerde otobüs ile Hopa'ya kadar gidip Hopa'dan başlamayı tercih ettim. Öğle 12'de hareket eden Hopa otobüsünden bilet aldım, ertesi gün sabah 9 civarı Hopa'ya vardık. Hopa otogarda indikten sonra bisiklete atladım ve Sarp Sınır Kapısına doğru yola çıktım, yaklaşık bir saat sonra Sarp Sınır kapısından önceki son yerleşim yeri olan Kemalpaşa'ya ulaştım, burada yemek yedikten sonra sınır kapısına ulaştım, Hopa'dan Sarp Sınır Kapısına kadar 7 veya 8 tane tünelden geçiliyor, bir tanesi 1300 mt civarı, bir tanesi 1400 mt civarı, diğerleri daha kısa tünellerdi. Bu yolu kullanacak arkadaşların mutlaka arka stop lambası bulundurması gerekir, yoksa kaza kaçınılmaz gibi bir şey olur. Ben iki tane yanıp sönen stop lambası kullandım ve sağ salim Sarp Sınır kapısına ulaştım. Pek çok defa yurtdışına çıktım, ama hep uçakla gitmiştim, ilk defa karadan ülke dışına çıkıyordum, önce yurtdışı çıkış harcı (haracı) ödeyip çıkış pulu aldım, sonra Türk tarafında gümrük polisine verdim, pasaporta damgayı vurdu ve beni Gürcistan tarafına yönlendirdi. Gürcistan tarafına geçince polisler elleriyle yön işareti yaparak beni yönlendirdiler, pasaport polisi pasaportumu aldı ve hiç bir şey söylemeden damgayı bastı. Biraz ileride tüm bagajlar X-Rah cihazından geçiyordu, polis baktı ki benim bagajlar kolay bir şekilde çıkıp tekrar yerine konulacak gibi değil, eliyle geç işareti yaptı ve Gürcistan'a girdim. Havalanlarındaki ülke giriş çıkış sıkı önlemlerini bu sınırda görmedim.

 Sınır kapısından çıkar çıkmaz kalabalık bir meydanla karşılaştım, pek çok döviz bürosu, taksici vs vardı. Ben bisikletime atladığım gibi Batum'un yolunu tuttum.

Başlarken

 Çocukluğumda bisiklete binmeyi çok severdim, hayat gailesi benim uzun yıllar boyunca bisikletten kopmama neden oldu. Emekli oldum ve bir gün ben de bir bisiklet alacağım kendime diyerek Dechatlon’un yolunu tuttum. Kendime bütçeme uygun, sekiz vitesli sıradan bir bisiklet aldım, Beylikdüzünde kısa mesafe turlar yapmaya başladım. İlk günler oldukça zorlandım, hem kondisyonum yetmiyordu, hem bacak kaslarım yetersizdi hem de (burası çokomelli) kıç ağrısı belimi büküyordu. Konunun burası zurnanın zart dediği yer, bisiklet kullanmaya yeni başlayan kişilerin en çok zorlandıkları konu uzun süre selede oturmaktan dolayı kıç bölgesinde oluşan hasar ve onun verdiği acı/ağrı. Elbette ki bir süre sonra vücut alışıyor ve o acı/ağrı yok oluyor ama ilk dönemler durum biraz can sıkıcı oluyor.

 Bir süre bu şekilde kısa turlar yaptıktan sonra bir gün bisikletle bir kamp yapayım diye düşündüm. İnternette biraz araştırma yapınca Kapıdağ yarımadasının (Marmara Denizinin güneyindeki mantar biçimli yarımada) bu iş için biçilmiş kaftan olduğunu öğrendim. Bölgede bol miktarda kamping varmış. Bir sabah erkenden bisikletim ile birlikte metrobüse atladım ve Edirnekapı’da indim, oradan da bisiklet ile Yenikapı’ya gittim ve Bandırma feribotuna bindim. Feribottan indikten sonra Erdek istikametine doğru gittim, önceden tesbit etmiş olduğum Kapıdağ Kamping’de çadırımı kurdum. Amacım, internette birçok kişinin bahsettiği ve zorluklarını anlattığı bisiklet ile “Tam bir Kapıdağ Turu” yapmaktı. Birkaç gün denize girdim, o esnada oluşan çadır dostluklarında bu işin o kadar da kolay olmadığını öğrendim. Anlatılanlara göre Kapıdağ yarımadasının kıyı kesimini boydan boya geçen asfalt bir yol varmış ama sürekli olarak iniş ve çıkışlardan oluştuğu için hiç de kolay bir tur değilmiş. Bunun üzerine ben tam turdan vazgeçtim ama yine de gidebildiğim kadar gideyim bakayım dedikleri gibi miymiş diye bir sabah erkenden yola çıktım. Hakikaten de dedikleri gibi varmış, düz yol hemen hemen yok gibi, sürekli inişler ve çıkılardan oluşmuş bir yok. Yaklaşık olarak yarım gün turladıktan sonra kampa geri döndüm, birkaç gün daha kaldıktan sonra da İstanbul’a geri döndüm.

 Geri döndüm ama aklım hep Kapıdağ turunda kaldı, bu arada fırsat buldukça bisikletle çıkıp kısa turlar atmaya devam ettim. Bir sonraki yıl aynı kampa tekrar gittim, ilk iki gün dinlendim ve üçüncü gün sabah erkenden Kapıdağ Yarımada turu için yola çıktım. Bir hafta sonra seçimler vardı, ondan mıdır yoksa başka bir sebebi mi vardı bilmiyorum ama Kapıdağ Yarımadası neredeyse bomboştu. Sabah başladığım turumu akşama doğru tamamladım kampa geri döndüm. Bu benim ilk zorlu turumdu. Birkaç gün sonra Kaz Dağları nöbeti için Çanakkale yakınlarındaki Balaban Dinlenme tesislerine bisikletle gittim.

 Beylikdüzünden Çatalca’ya taşındım, Çatalca’da iki yıl yaşadım, bisiklet ile sürekli uzak köylere gidip geliyordum, zaman zaman ormanın içinde sürüyordum. İki yıl sonra Silivri’ye taşındım, Silivri’de de sürekli uzak mesafelere gidiyordum.

 Bu arada facebook’da bisiklet forumlarını takip ediyordum, uzun turlara çıkıp dünyayı dolaşan kişilerin her yazdıklarını okuyordum. Sonra bir gün “acaba ben de deneyebilir miyim” düşüncesi geldi aklıma. Konuyu araştırmaya başladım (bu arada şunu belirteyim, ben pek çok defa yurtdışına çıktım, Avrupa ülkelerine de gittim Asya ülkelerine de, bazı Arap ülkelerine de, yani yurtdışı deneyimim var).

Uzun süreli seyahatler hakkında en önemli başvuru kaynağı https://www.seyahatsagligi.gov.tr/ , uzun seyahatlere çıkacak kişiler mutlaka bu sitede yazılanları dikkatli bir şekilde okumalıdır. Hayatta en önemli şey hiç kuşkusuz ki sağlıktır, sağlık olmadan hiçbir şey olmaz. O yüzden gideceğimiz ülkeler için yapılması gereken aşılar ve sağlık önlemleri hakkında en doyurucu bilgileri https://www.seyahatsagligi.gov.tr/ den alabilirsiniz (bu yazıyı yazarken siteye girmek istedim ama boş bir sayfa açıldı nedense)

 Öncelikle “Sarı Humma” aşısı zorunlu, ben aşıyı Ambarlı Limanı içindeki “Seyahat Sağlığı” merkezinde oldum. Aşı olana sarı bir cüzdan veriyorlar, aşı ücretsiz. Aşıyı yapan doktor Asya, Afrika ve Güney Amerika’da “Sıtma” hastalığının yaygın olduğunu, DSÖ’nün bir aşı bulunduğunu açıkladığını ama bunun güvenilir olup olmadığı hakkında bir bilgi bulunmadığını, sıtma önlemleri ve tedavisi için gidilen ülkenin tedavi yönteminin daha doğru olduğunu söyledi. Zira her bölgenin sıtma mikrobu farklılıklar gösterebiliyormuş.

Ben Sarı Humma haricinde “Menenjit” ve “Zatürre” aşıları da oldum, “Tetanos” aşısı da olacaktım ancak tetanos aşısının birer ay arayla iki doz olunması gerektiğini çok geç öğrendim, yaptığım planlamaları geciktirmemek için tetanos aşısını yaptıramadım. İster bisikletle, ya da başka bir araçla uzun tura çıkacak arkadaşların aşı konusunu aylar önceden halletmeleri çok daha sağlıklı olacaktır.

 Bütün bunların haricinde her zaman herkesin başına gelebilecek hastalıklarla ilgili (grip, böcek sokması, ishal, kabızlık, güneş yanığı, ağrı/sızı) gibi olabilecek rahatsızlıklarla ilgili ilaçları alıp heybeme koydum. Ben bir gözü 3 derece diğer gözü 2 derece miyopum, sürekli kullandığım bir gözlüğüm var ama ne olur ne olmaz diye bir tane de yedek gözlük yaptırdım, bir tane yedek telefon aldım.

 Bütün bunların haricinde tabii ki bisiklet ile ilgili pek çok önlemler aldım, yedek iç lastik, yedek pompa, yedek fren pabucu gibi.

 Şimdilik aklıma gelenler bunlar, mutlaka atladığım ayrıntılar da vardır, her konuda önlem almak, girişeceğimiz iş hakkında mümkün olduğu kadar araştırma yapıp bilgi sahibi olmak girişeceğimiz işte başarılı olma ihtimalini artırır arkadaşlar.

Çıktığım turla ilgili ayrıntıları da yazmaya devam edeceğim.

Filipinlerde ATM den para çekmek

  Kamboçya'dan Filipinler'e uçakla geçtim, Manila havaalanında indikten sonra bir ATM den kredi kartım ile para çekmeye çalıştım, ad...